MESUT DOĞAN İNŞAAT
 

TOKİ, ODTÜ ile konut geliştirecek

TOKİ Başkanı, 'ODTÜ ile modüler konut sistemi üzerine çalışıyoruz. Fabrikasyon üretim olursa, maliyetler daha aşağı çekilebilecek' diye konuştu.
Yeni yılı 'Kalite Yılı' ilan eden Toplu Konut İdaresi, 'Daha ucuz, daha çağdaş, daha kaliteli konut' sloganı çerçevesinde hareket edecek. TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, '3D hedefleri' olarak özetledikleri, 'Daha ucuz, daha çağdaş, daha kaliteli konut' hedefleri kapsamında, modüler sistemler geliştirilip fabrikasyon üretimlerle konut maliyetlerini düşürmek için ODTÜ ile çalıştıklarını söyledi.
Konut üretiminde standartlar geliştirmeye ve yerleştirmeye çalıştıklarını belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
"Eğer modüler sistemler gelirse, fabrikasyon üretim olursa, fiyatlar daha aşağı çekilecek. Çimento, demir gibi ana malzemelerdeki fiyatların oturması da çok önemli. Maliyetleri düşürmek için ODTÜ ile bu konuda çalışıyoruz. Kapılarda, eşiklerde, asansörlerde, döşemelerde, tesisatta yalıtımda nasıl tedbirler alınır, fiyatları nasıl düşürürüz, bunun üzerinde çalışıyoruz."
Yeni yılda, alt gelir grubuna yönelik konut projelerine ve kentsel yenilemeye büyük önem vereceklerini vurgulayan Bayraktar, "TBMM'de bulunan kentsel dönüşüm yasasına, kentsel yenileme yanında, deprem dönüşümü konusunda da bazı maddeler ekleteceğiz. Kentsel yenileme, gecekondu dönüşümü yanında deprem riskli konutların dönüşümü konusunda çok ciddi uygulamalarımız olacak" diye konuştu.

İSTANBUL'A ÖZEL PROJELER

Bu yıl başladıkları okul, hastane, sevgi evleri ve engelsiz yaşama merkezleri inşaatlarına gelecek yıl da ağırlık vereceklerini anlatan Bayraktar, İstanbul için özel projeler üzerinde çalıştıklarını söyledi. Bayraktar, şu bilgiyi verdi: "İstanbul'da gecekondulaşmanın ötesinde, kaçak yapılaşma sorunu var. Özellikle 1985-90'dan önce yapılan ruhsatlı yapıların büyük bölümü mühendislik şartlarına, fenni kriterlere uygun olduğu söylenemez. Betonarme, statik, işçilik, malzeme açısından uygun değil. İstanbul, devasa bir sorun olarak Türkiye'nin önünde duruyor.
Belediyenin bu konuda tek başına soruna çözüm bulması mümkün değil. Mutlaka devlet politikası haline getirerek, bu sorunların çözümü gerekir. TOKİ olarak İstanbul belediyesiyle biraz daha yakınlaşıp entegre olacağız. Gelecek dönemde, İstanbul'da biraz daha kaynak yaratıp, İstanbul'un dönüşümünü renovasyonunu destekleyecek projeleri harekete geçireceğiz.


 

Japon Profesör böyle diyor: 'Binaların kolonu KARE olmalı'

Prof. Dr. Motosaka, Türkiye’deki depremlerin binalara zarar vermesinin temel nedeninin, yapım aşamasındaki detayların eksikliğinden kaynaklandığını söyledi.


Japonya’nın Tohoku Üniversitesi Afet Araştırma Kontrol Merkezi Müdürü Prof. Dr. Masato Motosaka, Türkiye’deki depremlerin binalara zarar vermesinin temel nedeninin, yapım aşamasındaki detayların eksikliğinden kaynaklandığını söyledi

Türkiye’de 1999’daki Marmara ve Düzce depremleri sonrası da incelemelerde bulunduğunu kaydeden Motosaka şunları söyledi:

“10 yıl sonra Adapazarı’nda 5 katlı binalar tamamen yok olmuş. Mühendislik 5 katlı binaların yapımına olanak tanıyor. Türkiye’deki binaların kolonları dikdörtgen yapılıyor. Binaların yatay yöndeki hareketlerinin eşit kuvvette olması lazım. Çoğu zaman Türkiye’deki dükkân açılımından dolayı, kolonların yataydaki bir yönü zayıf bırakılıyor. Kolonların kare şekilde inşa edilmesi gerekiyor. Binaların bitişik nizam olması nedeniyle yıkım artıyor. Binalar arasında kesinlikle belirli bir mesafe bırakılmalı.”


Gaziantep Konut Emlak Fuarı 2008
 5 8 Haziran 2008 tarihleri arasında düzenlenecek olan KONUT / EMLAK FUAR’ı
 İstanbul ve büyük kentlerde gerçekleştirdikleri kapsamlı projelerle kendini kanıtlamış 
önemli firmaların katılımları ile Gaziantep GSO fuar alanında gerçekleşecektir.
 
Gaziantep, 1,5 milyona yaklaşan nüfusu ile Güneydoğu Anadolu bölgesinin
en büyük, Türkiye’nin   6. büyük kentidir.

Nüfusu, ekonomik yapısı, tarihi zenginlikleri, turizm potansiyeli, üniversitesi, 
modern şehir merkezi ve Büyükşehir statüsü ile Gaziantep bir metropoldür.

Coğrafi yönden GAP’ın giriş kapısı, sanayisi ve ticari hacmi ile GAP kalkınmasında 
temel teşkil eden Gaziantep, ekonomik yönden çevresindeki 18 ili etkisi altında 
tutmaktadır.
A plus gayrimenkul alıcıları ile sektör temsilcilerini buluşturmayı 
hedefleyen fuarda; İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Gaziantep ve Mersin gibi
 Türkiye’nin büyük yerleşimlerinde oluşturulan projeler sergilenecektir.


MESUT DOĞAN İNŞAAT olarak bu fuarda katılımcı olarak bulunmak bizlerin heycanını
artırmaktadır. Fuarda görüşmek dileğiyle...


İLK HAREKETLİ BİNA ”DİNAMİK KULE”
Dubai’de dünyanın ilk hareket eden binasının inşaatına yakında başlanıyor. Dikey bir eksen etrafında dönmesi planlanan 80 katlı binanın her katı, birbirinden bağımsız hareket etme özelliği sayesinde, binanın görüntüsünü sürekli değişken kılabilecek. Böylece bina hiçbir zaman aynı şekilde görünmeyecek. Katların 360 derece dönüşü yaklaşık 3 saat sürecek.Hayaller teknoloji ile deliniyor, 1 kilometrelik gökdelen yaklaşıyor

420 metre yüksekliğindeki binanın ihtişamınn yanıda, teknolojisi de insanda hayranlık uyandırıyor. Katlar arasında bağlantı olmaması, projenin mimarı David Fisher’a binaya rüzgar türbinleri ekleme fırsatı vermiş. Bu türbinlerin sağladığı enerji sayesinde, katlar dönebiliyor ve ayrıca türbinlere ek olarak binanın çeşitli yerlerine yerleştirilmiş güneş panellerinin depoladığı enerji, tüm binanın kullandığı elektrik enerjisini dış kaynaklardan bağımsız karşılamasını sağlıyor



Tarih: 10 Aralık 2008 Kaynak: Hürriyet Yazan: Erkan Çelebi
Teknolojiyle artık aykırı tasarımlar kolayca gerçekleşiyor. 'Uçan kalıp' yöntemiyle 330 metreyi bulan köprü ve viyadükler, tek ayak üzerinde inşa edilirken, otomatik tırmanma sistemleriyle de 800 metreyi aşan gökdelenler 30 ay gibi kısa sürede tamamlanabiliyor.

İnşaat teknolojilerinde yaşanan son gelişmeler, kısa süre öncesine kadar uygulanması imkansız görülen mimari projelerin peş peşe hayata geçirilmesini sağlıyor. Özel kalıp sistemleriyle, Zaha Hadid gibi aykırı tasarımlara imza atan mimarların projeleri kolayca gerçekleştirilebilirken, son olarak Karadeniz Otoyolu üzerindeki Gülburnu'nda uygulanan "uçan kalıp" adlı dengeli konsol yöntemleri de 330 metreyi bulan köprü ve viyadüklerin tek ayak üzerinde inşa edilmesine imkan tanıyor. Ayrıca, Burj Dubai'de olduğu gibi otomatik tırmanma sistemleri sayesinde de 800 metreyi aşan dev gökdelenlerin 30 ay gibi kısa sürede tamamlanması imkansız olmaktan çıkıyor.

Aralarında bugüne kadar yapılmış 'en yüksek bina' rekorunu ele geçiren Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki Burj Dubai'nin yanı sıra, Türkiye'deki Marmaray Tüp Geçit ve 2010 yılında Güney Afrika'da düzenlenecek dünya futbol şampiyonasını için inşa edilen Green Point Stadyumu'nun da bulunduğu birçok prestijli projede kullanılan kalıpların üreticisi Doka, geliştirdiği yeni teknolojilerin tanıtımını Avusturya, Amstetten'deki merkezinde gerçekleştirdi.

Milyar Euro'luk ciro
Doka Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Peter Thalhammer, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 65 ülke ve 140 satış noktasında faaliyet gösteren Doka'nın 2007 yılında 1 milyar 74 milyon Euro'luk ciroya ulaştığını söyledi. İnşaatlarda betona şeklini veren kalıplar ile bu kalıpları destekleyen iskele, payanda, dikme gibi ekipmanları üreten Doka'nın, faaliyet alanını her türlü bina, tünel, baraj, köprü, sanat yapıtları ve alt yapı gibi inşaat işlerinin oluşturduğuna dikkat çeken Doka Türkiye Genel Müdürü Suavi Gürel de, "Bu kalıp ve ekipmanlar, satın alınabileceği gibi kiralanma imkanı da bulunuyor" dedi.

Süpervizörlük hizmeti
Türkiye'de Karkamış, Birecik, Borçka ve Muratlı barajlarının yanı sıra Ermenek Elektrik Santrali, Marmaray Tüp Geçidi, Gürburnu Viyadüğü, Pendik Neo Alışveriş Merkezi, Metrobüs Üst geçitleri gibi projelere imza attıklarını da söyleyen Gürel, şu bilgileri verdi: "Sadece ürünlerimizi pazarlamakla kalmıyor müteahhit firmalarla çözüm ortaklığına da gidiyoruz. İşin planlanmasıdan başlayıp, doğru kalıp sisteminin seçimi, iş programına uygun kalıp miktarının belirlenmesi, kalıp kullanımına uygun projelerin hazırlanması, ekipmanın kullanımıyla ilgili süpervizörlük hizmeti verilmesi gibi işbirliklerini içeriyor."

Uçuk projeler hayata geçiyor
Doka Kalıp Türkiye Genel Müdürü Suavi Gürel, Irak asıllı İngiliz Mimar Zaha Hadid gibi uygulaması zor tasarımlar geliştiren mimarların geliştirdiği projeler için özel kalıp üretimi uygulamasında bulunduklarına dikkat çekerek, "Doka'nın bu yöntemi sayesinde uygulanması imkansız gibi görülen mimari projeler bile hayat bulabiliyor" dedi.

Denge uçan kalıpla tek ayakta sağlanıyor
Doka'nın geliştirdiği ve "uçan kalıp" adı verilen dengeli konsol yöntemi sayesinde köprü ve viyadükler, 330 metreye kadar tek ayak üzerinde dengeyi sağlayarak, inşa edilebiliyor. Doka Türkiye Genel Müdürü Suavi Gürel, bunun son örneğinin Karadeniz Otoyolu üzerindeki Gülburnu Viyadüğü'nde uygulamaya konulduğunu belirtti.

Tırmanan kalıplarla gökyüzüne yükseliyor
Yeni geliştirilen otomatik tırmanma sistemleri sayesinde 800 metreyi aşan dev gökdelenler bile 30 ay gibi kısa sürede ve güvenli bir ortamda tamamlanması sağlanıyor. Son olarak, en yüksek bina rekorunu ele geçiren Burj Dubai'nin inşaatında kullanılan bu sistem sayesinde, 15 gün olan kat çıkma süresi de bir haftaya indirilebiliyor. Sistemde uygulanan güvenlik önlemleri de, yükseklik korkusu aşılıyor.


Dünyanın ilk borlu çimentosunu ürettik"

Tarih: 28 Kasım 2008 Kaynak: Cumhuriyet
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) ve İnşaat Sanayicileri Sendikası (İNTES) borlu çimento üretimi ve kullanılmasıyla ilgili basın toplantısı düzenledi. Toplantıya katılan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'nin dünyanın bor rezervinin yüzde 72'sine sahip olduğun ifade ederek, madencilikten kimyasallara geçtiklerini söyledi. Katma değerli ürünleri üretmeye yöneldiklerini dile getiren Güler, "Borun hakkını vermeye çalışıyoruz. Borlu çimentoyu üretmeye başladık. Türk Standartları Belgesini de aldık. İnşaatlarda, barajlarda ve yollarda kullanılabilecek. Gönül rahatlığı ile bunu kullanabiliriz. Depreme daha dayanıklı binalar yapabileceğiz. Ayrıca, borlu çimento netron tutma ve kalkan olması özelliği olması nedeniyle nükleer santral yapımında da kullanılabilecek" dedi.

"Maliyetler azalacak"
Betonun dayanıklılığının artığını vurgulayan Güler, zemin üzerinde daha büyük binalar yapılabileceğini kaydetti. Ayrıca, maliyetlerin de azalacağına işaret eden Güler, çevreye de duyarlı bir ürün olduğunu ifade etti. Türk kahvesinden sonra Türk çimentosunun geleceğini belirten Güler, 4 bin ton üretildiğini, testlerin de yapıldığını kaydetti. Güler, DSİ'nin de 11 baraj yapımında borlu çimentoyu kullanacağına işaret ederek, bunun dünyada bir ilk olduğunu söyledi.

INTES Başkanı Şükrü Koçoğlu, AB'nin borun üremeyi etkilediği yönündeki iddialarını anımsatarak, "Borun üretildiği illerde her aile iki üç çocuk sahibi. Onların bu kendi kabiliyetsizliğinden" dedi. Borlu üretime talip olduklarını ifade ederek, bir baraj yapımında yüzde 15, ev inşaatlarında ise metreküpte bir torba çimento tasarrufu sağlayacağına dikkat çekti.

 

Kırmızı kiremitli müstakil evimiz!

Tarih: 22 Aralık 2008 Kaynak: Zaman Yazan: A. Turan Alkan
120 metrekarelik bir beton evin ortalama ağırlığı nedir? Siz kağıda kaleme sarılmadan ben kestirmeden cevap vereyim: 120 ton. Bu duruma göre beş katlı ikişer daireli bir apartmanın temeli de dahil ağırlığı 1.500 ton civarındadır. Epey ağır yani...E, n'olmuş; bize ne dememelisiniz, çünkü gerisi geliyor.

Betonun elastikiyet derecesi çok düşük; yani esnemiyor, en kısa zamanda kırılmanın yolunu buluyor. Muhtemel depremdeki davranış biçimi bakımından beton aleyhinde bir kötü puan daha.

Peki, betonun radyoaktif nitelikteki Radon gazı yaydığını biliyor muydunuz? Vallahi bu ilginç bilgiyi ben de yeni duydum; yapılan araştırmaya göre beton evlerde ortalama 260 Bekerel civarında radyoaktif değer ölçülürken ahşap evlerde bu değer sadece 10 çıkmış.

Anladınız, bugün betonu kötüleyecek, ahşaba medhiyeler dizeceğim.

Geçen haftaki Aksiyon dergisinde ahşap ve beton hakkında iki önemli dosya vardı; bunlardan ilki Tuba Kabacaoğlu'nun hazırladığı güzel ve içimizi sıcacık ümitlerle dolduran bir haberdi ve bütün dünyada ahşap-çelik karışımı müstakil ve az katlı evlerin yaygınlaştığını, buna mukabil Türkiye'nin doludizgin apartman nizamında mesken yolunda koşturduğunu anlatıyordu. İkinci dosya Gürhan Savgı'nın "Asfalt ağlattı be" başlığı altında hazırladığı bir başka haberdi ve yol yapımı deyince ilk olarak akla gelen asfaltın zararlarını, buna mukabil beton yolun nimetlerini konu alıyordu. Her iki haberi de Aksiyon dergisi'nden dikkatle okumanızı tavsiye ederim; böylece mesken inşaatında kullanımından vazgeçtiğimiz betonun, aslında nerede ve nasıl kullanılacağına dair ilginç ipuçları elde edebiliyoruz.

Betonla ne zaman ve nasıl tanıştık; ilk beton binaları dikkate alırsak Türkiye'deki başlangıcı 100 seneden fazla sayılır; bu hesaba göre 20. yüzyılı Tunç devri, Cilalı taş devri gibi isimlendirmeler cinsinden bir "Beton çağı" diye adlandırabiliriz. Beton belki 21. yüzyılda da varlığını sürdürecek ama anlaşılan o ki eski saltanat yıllarını bir daha asla bulamayacak.

İstikbâl betonda değil, ahşap, çelik ve cam cinsi malzemelerde. Bu gerçeği farketmek için aslında araştırmaya bile hâcet yok; Batı dünyasında apartman tipi meskenler, ancak sosyal yardım maksadıyla yapılan binalarda görülebiliyor. Bir ev alacak kadar parası olanlar müstakil ev tipini tercih ediyorlar. Tuba Kabacaoğlu'nun haberinde ilginç bir ayrıntı var: Fransız Hükümeti, 1963 yılındaki referandumda Fransız yurttaşlarına "Ev mi, apartman mı?" diye sormuş. Halkın % 68'i "ev" cevabını verince hükümet hemen iskân siyasetini değiştirip müstakil ev inşâsını teşvike başlamış. Türkiye'de ise 1992'de DPT, aynı konuda anket düzenleyerek vatandaşa nasıl bir meskende yaşamak istediğini sormuş. Cevabı tahmin ediniz?

% 93! Her on kişiden dokuzu müstakil evden yana oy kullanmış da ne olmuş peki? Hiçbir şey! Dolayısıyla bizim vatandaşımız hem ne istediğini biliyor, hem de dünyanın nereye gittiğinin farkında. Farkında olmayan siyasetçilerimiz ile, betona dayalı mesken üretiminden iyi para kazanan inşaat sektörünün kodamanları.

Mimar Semih Akşener oturup hesaplamış; eğer istenirse çok değil, 30 yıllık bir orta vadede her birimiz müstakil evlerimize kavuşabileceğiz. "Yeterli arsa yok" bahanesinin cevabı hazır. Bizde arsa istemediğiniz kadar. Herkese, yani 14 milyon aileye 250'şer metrekare arsa tahsis edilse, toplam 3 bin 500 km²'lik bir yere ihtiyacımız oluyor ve geriye 700 bin km²'lik boş arazi daha kalıyor. Yeni arsa üretmekte problem yok fakat yeni inşaat arsalarının altyapısını hazırlamak gerekiyor. İşin en can alıcı noktası ise, böyle dev bir proje gerçekleştiğinde, -hemen herkesin arsası olacağı için- açıktan bir rant değeri ortaya çıkmayacak olması; bu ise inşaat maliyetlerini hızla aşağı çekecek ve eskiden olduğu gibi yüklenicilik yaparak üç, beş senede zırh gibi zengin olabilmek imkânı kalmayacak. İnşaat sektörü yine çok canlı durumda olacak fakat yüksek kârla değil, mâkul maliyetlere rıza göstererek! Elbette bu tablonun ihmâl edilmemesi gereken yanı, şehir merkezlerinin birer mesken yeri olarak artık hesaba katılmaması. Şehir merkezleri sadece iş ve bürokratik hizmetlere ayrılacak, vatandaş ise icabında 30 km kadar uzaklıkta -aynen ABD'de olduğu gibi, yeşil bahçe içindeki iki katlı cici ahşap evine gidecek ve böylece biz yüksek ve haddinden fazla abartılmış arsa değerlerine para ödemeyeceğiz; bugün ev sahibi olurken gözden çıkardığımız paranın daha azını harcayarak apartman rezilliğinden hızla sıyrılıp bahçeli müstakil evlerimize taşınacağız.

Türkiye'nin yarıdan çoğu deprem bölgesi; ahşap çelik karışımı malzemeyle yapılan evler ise depreme son derece dayanıklı ve üstelik çok sağlıklı. "O kadar ağacı, çeliği nereden bulacağız?" mızıklanmasının cevabı da hazır; akıllı olur ve ormanlarımızı tazelemeye dikkat edersek bu pekâlâ mümkün. ABD ve Avrupa'da ormanların % 95'i mesken inşâsında kullanılıyor, biz ise % 60'ını çatır çatır yakıp ısınmak için tüketiyoruz. Bu kadar basit.

Mimar Semih Akşeker, mevcut beton binaların -yenisi yapılmamak kaydıyla- 30 yıl kadar ekonomik verimliliğini devam ettireceğini ama bugünden tezi yok, beton inşaattan vazgeçilmesi durumunda aynı süre içinde Türkiye'nin, Batı'da olduğu gibi içinde insanların insan gibi yaşadığı müstakil meskenlerine kavuşacağını söylüyor.

Torunlarımız için ne güzel bir rüya bu; "Amin" diyelim ve politikacılarımızdan, -hazır mahalli seçimler vesilesiyle- yakalamışken bu konuda "delikanlı sözü" isteyelim.

Haa, bir de, eski tabirle "müteahhit", yeni söyleyişiyle "yüklenici" işadamlarını artık belediyelerin karar ve icra mevkiilerinden uzakta tutmaya gayret edelim biraz; kusura bakmasınlar fakat şehirlerimizin şu acıklı manzarasında onların payı hiç azımsanamaz.

 

SİTEMİZİ ŞU ANA KADAR 6753 ziyaretçi (25581 klik) ZİYARET ETTİ!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol